Allah’ın varlığını inkar eden akımlardan ateizm, Allah’ın varlığını tamamen reddeder. Deizm ise Allah’a inanır lakin insan hayatına peygamberler ve kitaplar aracılığı ile müdahale ettiğine inanmaz. Bir diğer akım olan Agnostizmde ise Allah’ın varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceği savunulur. Pozitivizmde ise bilginin kaynağı olarak yalnızca deney ve tecrübe kabul edilir. Dolayısıyla Tanrı’nın varlığı kabul edilmez. Materyalizmi savunan kimseler maddeyi tek gerçek kabul ederler ve düşüncenin merkezine onu koyarlar. Dolayısıyla da Tanrı fikrine yer vermezler. Nihlizm ise hiççiliktir. Var olan düşüncelere, değerlere ve inançlara kuşku ve eleştiri ile yaklaşır. Tanrı’nın varlığına ve onun kurallarına karşı tavır alır. Bunların yanı sıra evrim düşüncesinde de her şeyin evrilerek oluştuğu ve bunun bir tesadüf olduğu düşünülür. Bu nedenden ötürü Tanrı inancı yoktur. Sigmund Freud’un geliştirdiği psikanaliz yöntemine göre, insanın davranışlarına yön veren onun bilinçaltındaki cinsellik ve korku duygusudur. Bu iki duygunun baskısıyla ortaya çıkan Tanrı inancı, insanın bu iç çatışmalarıyla ortaya çıkan ve hakikatte var olmayan hastalıklı bir durumdur.
Yukarıda bahsettiğimiz bu inkarcı akımların hepsinin ortak noktası Allah’ın otoritesini yok saymaktır. Allah’ın varlığına inanma, O’na ihtiyaç duyma, sorumlu olma düşüncesi ve tutumu hiç birinde yoktur. Bu doğrultuda yalnızca dünyayı merkeze almışlar ve insan ufkunu sınırlandırmışlardır. Hayata anlam katmak gibi bir amaçları yoktur. Halbuki Allah hem kitaplarla hem de peygamberlerle insanoğluna gönderdiği gerçeklerle ona güvende hissedeceği ve ikna edici cevaplar bulabileceği bir ortam yaratmıştır. Yukarıda bahsi geçen akımlar Allah’ın yokluğunu ispat edemez ve O’nun insanoğluna sunduğu anlam dünyasını asla sunamazlar.